![]() |
Asuman'ın Dünyası - İsmail Yılmaz |
Her sabah olduğu gibi yine
lanet ederek uyandı Asuman. Ev sahipliğini yaptığı dün geceki kadınlar gününün
yorgunluğunu henüz atamamıştı üzerinden. Oflayarak doğruldu. Her an
yıkılacakmış gibi duran bir harabeyi andırıyordu. Oğlu çoktan hazırlanmış,
sabahın o ilikleri kurutan sert ayazında kendisini okula götürecek olan servisi
beklemeye koyulmuştu. Koca evde iki ayrı dünya var gibiydi. Anne-oğul değil iki
ayrı alemden gelmiş yabancılardı sanki.
Kocasından ayrıldı ayrılalı
oğlunu üzerinde bir yük gibi hissediyordu. Kimi zaman ''Oğlunu da alsaydı ya
yanına...'' diye iç geçiremeden edemiyordu. Kalktı Asuman. İçinde rengarenk
onlarca elbisesinin bulunduğu dolabını açtı. Kırmızı bir bluz ve koyu mavi bir
kot pantolon seçerek giyindi. Makyaj yapmasa öleceklerdendi Asuman. Küçük bir
çocuğun şevkle boyama yapması gibi makyajını tazeledi. Yüzünde tatlı bir
tebessüm belirmişti. Artık çok güzeldi
Asuman. Bir an kendini fotomodel aynayı da fotoğrafçı zannederek gülünç
birtakım hareketler sergilemeye başladı. Neredeyse her sabah düzenlediği bir
ritüel olmuştu bu. Geniş koridordan geçerek paltosunu giydi. Kahrolası işine
yine gecikmişti. Nihayet evinin önündeki 2007 model mavi Ford Fiesta'sına
binerek kontağı çevirdi. Hızlanmaya başladı. Radyoda çalan Modern Talking’e eşlik
ederek trafiğe karıştı. Bir müddet sonra da gözden kayboldu.
******
Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan
sonra işyerine vardı. Burası şehrin merkezinde yer alan, burgonya renkli,
dışarıdan metruk bir yapıyı andıran dört katlı bir binaydı. Çalıştığı yer
saygın bir kozmetik şirketinin bölge temsilciliği idi. İçeri girdiğinde her
zamanki o nemle karışık kasvetli havayı sezdi. İşyeri çalışanları sessizce
işlerine odaklanmışlardı. Odada hiç kimsecikler yok gibiydi. Dış kapıdan
içeriyi sürmeli gözleriyle süzdü Asuman. Çalışma masası odanın sonundaki
pencere kenarındaydı. Yavaşça adımlarını attı. Sessizliği delen topuklu
ayakkabıları oldu. Bütün gözler üzerine çevrilmişti. İşte bu çok hoşuna
gidiyordu. Kendisini yüzlerce kişinin bulunduğu bir podyumda yürüyen manken
gibi hissetti. İlgilerini çekmeyi başarmıştı. Her adım atışında çıkan seslerin
içeridekileri kıskandırarak çatlattığını düşünüyordu. Zafer sarhoşluğuyla deri
koltuğuna oturdu. Bakışlar gitmişti. ''Pislikler!'' dedi hafif bir tonla. İşe
başladığı günden bu yana hiç birini sevmiyordu. Kendisini kıskandıklarını
düşünüyordu. Aslında Asuman'ın kendini beğenmiş, o yapmacık tavırları itici
geliyordu. Kibir meşalesi içini yakmıştı farkında değildi. Biraz narsisistik
biraz da histrinoik soslarla bezenmiş bir kişiliğe sahipti Asuman. Kendisini
eşi bulunmaz biri olarak görüyordu fakat çelişkili bir şekilde de başkalarının
ilgisine muhtaçtı.
Dakikalar usulca ilerlerken
içini bir sıkıntı kapladı.
''Şimdi saatlerce burada ne
yapacağım ben?'' diye düşündü. Aslında bu soruyu her gün kendi kendine
soruyordu.
''Yine bütün hesapları
benim üzerime yıkacak adiler. Üstüme çok geliyorlar. Artık yeter!'' dedi. Son
kısmı farkında olmadan yüksek sesle söylemişti. Diğer çalışanların duymaması
mümkün değildi.
''Ne oldu Asuman. Bir sorun
mu var?'' dedi öteki masadan biri…
İçinden ''Ne zaman olmadı
ki?'' diye mırıldandı.
''Hayır bir şeyim yok. Siz
işinize bakın!'' diyerek tersledi. Çalışanlar kendi aralarında söylenerek
işlerine döndüler. Yine yapmıştı yapacağını Asuman. Bu tarz davranışlarından
dolayı komşuları Arzu ve Sevim'den başka samimi olduğu kimse yoktu. Huylu
huyundan vazgeçmezdi.
******
Nihayet mesaisi bitmişti.
Bir an evvel bu manyakların arasından uzaklaşmalıyım diyerek aralarından
hızlıca dışarı çıktı Asuman. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur
yağıyordu. Arabasına atladığı gibi doğru
evinin yolunu tuttu. Bugün alışverişe çıkmak istemiyordu. Oğlunu almayı da
düşünmüyordu. Bazen kafasına esti mi alırdı. Sorumsuzluğunun birer tezahürüydü
tüm bunlar. Eve varır varmaz üstünü rahat kıyafetlerle değiştirdi. Ocağa su
koyup kıvrak bir hareketle masada duran telefonu kaptı.
''Hadi nerede kaldınız?
Sizi bekliyorum. Alo Sevim orda mısın? Arzu'yu da al gel haydi…''
‘’Tamam canım birazdan
çıkarız biz.’’
Ahizeyi yerine koydu
Asuman. Mutfağa koşup raftan çıkardığı karışık çerezleri porselen tabaklara
güzelce yerleştirdi. Bir an sessizlik yaşandı. Unuttuğu bir şeyi hatırlamaya
çalışıyordu. Acaba neyi unutmuş olabilirdi Asuman? Gezindi durdu düşündü ama
bir türlü aklına getiremiyordu…
Sessizliği bozan ocakta
kaynayan demlik oldu. Çayı demlerken…Hay aksi! İşyerinden izin almayı
unutmuştu. Deminden beri aklını meşgul eden şeyi nihayet hatırladı. Kısa süreli
bir tatil planı hazırlamıştı. Arkadaşlarıyla şehir dışına çıkıp keyifli bir
hafta geçirmeyi planlıyordu. Bir mazeret bulup izin alacaktı. Derken kapı
çaldı. Koridoru hızlıca geçerek kapıyı açtı. Arkadaşlarının geldiğini
zannetmişti. Fakat gelen oğluydu. Sadece kuru bir ‘’hoş geldin’’ döküldü
dudaklarından. Mutfağa geri döndü Asuman. Oğlu Can, annesinin bu soğuk
karşılamalarına alışmıştı artık. Merdivenlere yönelerek doğrudan odasına gitti.
Kapıyı kapattı.
Kaçırmaya tahammül
edemedikleri yerli aşk dizisinin başlamasına az bir süre kalmıştı. Her şeyi o
kadar acele ile yapıyordu ki Asuman tekrardan çalan zili ilk anda duymamıştı
bile. Derken kapı yine çaldı. Evet bu
sefer gelmişlerdi. Kapıdakiler Arzu ve Sevim’den başkası değildi.
‘'Hadi çabuk çabuk başladı
oldu. Kaçırmayalım.''
''Tamam geldik işte.
Çayları hazırladın mı?''
Ve muhteşem üçlü dev
ekranda soluksuz bir şekilde diziyi izlemeye koyuldu. Dakikalar ilerledikçe
acaba ne olacak diye durmadan heyecanlanıyorlardı. Derken dizi reklama girdi.
******
Suskunluk olmasın diye
gündemdeki konulardan konuşmaya başladılar. Bu konulara genellikle haber
başlığından öteye gidemeyecek yüzeysellikte değindiler. Sevim, kocasından
duyduğu şeyleri kendi biliyormuşçasına heyecanla anlatıyordu. Ülke gündemi karışıktı.
Belediye seçimleri gündemin ilk sırasındaydı. Üç kadın da magazinsel bir
mantaliteyle adayların yaşantısına, eşlerine ve yakışıklılığına odaklanmıştı.
Başka ne beklenebilirdi ki?
Hava da artık iyiden iyiye
kararmaya başlamıştı. Gökyüzündeki kızıllık yerini yavaş yavaş karanlığa
bırakıyordu. Dışarıda usulca esen poyraz evin pencerelerini uğuldatıyordu. Ve
dizi tekrardan başladı. Üç kadın da simülasyona girmiş bir edayla ekran başına
kilitlendi.
Düşündüklerini hisseden, hiç kımıldamadan hareket ettikleri
hissine kapılan ve mutlu olan insanlar bir güne daha el
sallamışlardı. Giden gitmişti… Ve o günün şahitleri de gayba karışmıştı.
İsmail Yılmaz
İsmail Yılmaz
Yorum Gönder
Yorum Kuralları :
*Lütfen yanlızca yazı ile ilgili yorumlar yazınız.
*Yazının konusu dışında iletmek veya sormak istediğiniz bir şey varsa iletişim formunu kullanın.
*Bir Google Hesabınız yoksa "Yorumlama Biçimi" seçeneklerinden "Anonim" tıklayıp yorum yapabilirsiniz.
*Facebook üzerinden yorum yapmak istiyorsanız eğer, sağ kısımda "Blogger, Facebook, Disqus" olan kısımdan Facebook ya da Disqus kısmını seçiniz ve ardından yorum yapabilirsiniz