MODERNİZM

Modernizm

MODERNİZM


Modern, yeninin ya da yakın zamanın eş anlamlısı haline gelir. İster olumlu, isterse olumsuz değerlendirilsinler, gündelik yaşamda ve kültürde modaya uygun tutumlara modern denir (Jeannıere , 1994).

Modernleşme, batılı toplumsal bilimciler tarafından, bütün gelişmekte olan toplumların, batı toplumlarına benzer aşamalardan geçecekleri anlayışından hareketle oluşturulmuş bir kavramdır (Kongar,1985).

Modernleşme en yalın tanımıyla, modernliğe doğru yaşanan süreci niteler. Modernlik ise, AnthonyGiddens’a göre, “on yedinci yüzyılda Avrupa’da başlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret eder”. Peter Wagner, modernliğin başlangıcına on sekizinci yüzyılda gerçekleşen “demokratik ve endüstriyel devrimler”i yerleştirir. ( Altun, 2002)

Modernlik, “ekonomik, politik ve kültürel değişmedeki karmaşık süreçlerle karakterize edilen, yeni tipte bir toplumun ortaya çıkması” olarak da düşünülebilir. (Berman, 1999 akt. Altun, 2002). Bir başka deyişle modernlik terimi, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Batı Avrupa’da filizlenmeye başlayan ve esas görünümlerine Kuzey Amerika’da rastlanılan ve o zamandan bu yana Batı dışı dünyaya yayılan ya da dayatılan bir toplum biçimine karşılık gelmektedir(Poole,1993).

Bu tanımlamalar özünde modern olma, modern bilinç ve modernlik kuramını tanımlamaya çalışmaktadır. Her ne kadar tek bir tanımlamada mutabık kalınamasa da yine de bunlar birbirinden bağımsız ve birbirini eleştiren değil birbirlerine bütünleyen tanımlamalardır.

Yaşamımızı biçimlendiren modernlik, aslında yaşamımızı biçimlendirmeyi zorunlu kılan bir hegomanyadan farklı değildir. Altun’un belirttiği gibi “eskinin dışlanması, yeninin kutsanmasıdır modernlik ve esas itibariyle on dokuzuncu yüzyıl ile birlikte gündelik hayatları tanzim etmeye girişen buyurgan bir sistem haline almıştır.” Bu köklü bir değişimdir. Bu değişim, toplumun yeniden örgütlenmesini ve yeni ilişkilerin oluşmasını içinde barındıran bir dönüşümdür.

“Modern olma bilinci” on yedinci yüzyılla birlikte oluşmaya başlar (Henk,1996). Bu bilinç Avrupa’da başlar. Avrupa, Doğu’ya göre kendi gelişmişliğini ve modernliğini keşfeder. Bu dönemde Aydınlanma felsefesi ile birlikte oluşan gelişme düzeyi kendi iktidar gücünü de beraberinde getirmiştir. İktidarın kaynağı bilgi ve gelişmeye olan bağlılık olmuştur. Böylece yeni olan, geleneğe hükmetmeye başlar ve geleneksel bir yaşam tarzı ise gelişmenin önündeki tek engeldir. Modern olmak, artık düne ait olmayan ve başka yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada yaşamak demektir (Abel, akt.Küçük,1994).

Marshall Berman’a göre, artık “dünyanın her tarafındaki insanların paylaştığı hayati bir deneyim tarzı” olan modernlik, fiziksel bilimlerdeki büyük keşifler, sanayileşme, muazzam demografik çalkantılar, kentleşme, kitle iletişiminin yaygınlaşması, ulus devletler, egemen sistemlere alternatif önerme iddiasında olan kitlesel toplumsal hareketler ve kapitalist dünya pazarı gibi kaynaklara dayanır (Akt. Altun,2002).

Modernleşmeyi AnthonyD.Smith, üç başlık altında ele alır: “bir toplumsal değişme süreci veya kuramsal yer ve zaman boyutunda evrensel olan veya bu tür süreçler toplamı” olarak modernleşme; genellikle Rönesans ve Reform’a kadar geri götürülen, “laikleşme ve kapitalizmin doğuşu ile ayırt edilen” tarihsel bir deneyim olarak modernleşme; “gelişmekte olan ülkelerin liderleri veya elitlerince izlenen bir seri politikalar”ı niteleyen bir kavram olarak modernleşme. Rustow ve Ward’a göre modernleşme kavramı, “Batı Avrupa’da Orta Çağ’ın sonunda başlayan ve günümüzde en uzak ülkeleri bile içine alan devasa dönüşüm”e atıfta bulunmaktadır. Wilbert E. Moore, modernleşmeyi “geleneksel ya da geri kalmış ülkelerin, ileri teknoloji düzeyine erişmiş ulusal birimlerin ekonomik ve diğer yapısal özelliklerini edinme doğrultusunda geçirdikleri çağdaş dönüşümler” olarak tanımlamaktadır.

Modernleşme, sürekli yeni olmayı başarabilen ve değişimi başlıca inanç olarak gören bir toplumsal sistemi; farklılaşmış, esnek toplumsal yapıları; teknolojik açıdan ileri bir dünyada yaşayabilmek için gerekli olan bilgi ve becerileri sağlayan bir toplumsal iskeleti bünyesinde barındırır (Apter.akt.Altun 2002). Apter’in tanımından anlaşılacağı üzere modernleşme sürekli değişim ve gelişimi ifade eder. Ancak bu değişim ve gelişimi destekleyecek bilincin yaratılmasını elitlere bırakır.


Modernizm Versus (e’karşı) Postmodernizm
Modernizm, genel ve toplumsal düzeyde alınacak olursa, “aydınlanma ilkeleri”ni temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, tanrısal akla karşı insan aklını, teolojiye karşı bilimi ön plana çıkaran daha doğru bir deyişle merkeze koyan bir düşünce sistemidir. Kant’ın ifadesiyle Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanması anlamında ergenliğidir. Aklın kullanımı bilimle ve bilimsel metodolojiyle bir anlamda kesinlik kazanır. Modernizm, kabaca bu bağlamda aydınlanma düşüncesini temel alan bir toplumsal proje olarak ortaya çıkar.Aklınmerkeziliğinin yanı sıra ilk elden göze çarpacak kavramlardan bir diğeri de İlerleme kavramı olacaktır. İlerleme fikri, bu düşüncenin ve toplumsal projenin temel ilkelerindendir. Buna göre, tarih ve düşünce, daha geri olandan daha ileri olana doğru düz bir çizgide lineer olarak ilerlemektedir.

Nihayetinde aklın yolu birdir denilir ve bu yol da aydınlanmanın yolu olarak belirlenir. Tüm bunlardan açık olsa gerek, söz konusu kavramlar ve ilkeler onları bir araya getiren düşünüş biçimi ve yöntemsel yaklaşım bir tür epistemolojik sisteme bağlıdır. Foucault’nun epistemekavramlaştırması ideolojik boyutu da içerecek şekilde sanıyorum bu sistemi ifadelendirmek için daha doğru bir tercih olacaktır. Nesnel, evrensel ve nihai anlamda genel geçer bilginin akıl ve deney yoluyla edinilebilir olduğuna yönelik bir tür episteme‘dir söz konusu olan. Doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü, ileri olanla geri olanı, aydınlıkla karanlığı, normal olan sapkın olanı normatif olarak kodlayan bir yapı olarak işlev görür bu epistemik sistem. Bütün bu kavram ve ilkeler açık ki, modern düşüncenin kuramsal anlamda sabitlikleridir. Aydınlanmacılık dediğimiz şey de bu sabitlikler üzerinden aydınlanmanın evrensel bir tarih ideası olarak formüle edilmesi anlamında aydınlanmanın ideolojik biçimidir. Aydınlanmacılık bu durumda kabaca, her türden modern toplumsal öğretiye dayanak olacak olan bir epistemolojik ve tarihsel bilinç zeminiolaraktariflenebilir.

Kilisenin ve feodalizmin bin yıllık egemenliğine son veren burjuvazi ‘eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ ilkeleri ile tarih sahnesine çıkmıştı. Burjuvazi gerçekten bu ilkeleri gerçekleştireceğini düşünmüştü. Bilim, teknik ve sanat alanındaki ilerlemelerle insanlığın devamlı ileri gideceği ve özgür olacağı düşünülüyordu. “Kendinin farkındalığı” ya da Hegelci anlamda öz-bilinç olarak özne’nin, bu ilerleme ve özgürleşmede tarihsel bilginin ve tarih yasalarının bilgisinin sahibi olarak yer alacağı da sabit bir veriydi. Modernizme ilk eleştirileri getiren Romantiklerden, yine aynı teorik zeminde modernizmin hedeflerine ulaşmaktaki başarısızlığının teorik eleştirisini oldukça derinlikli yapan Marksizme kadar her öğreti ya da felsefe dahil olmak üzere, sonradan postmodern felsefenin yoğun saldırılarına hedef olacak olan bu türden konumlara bağlıdır ve hedefleresahiptir.

İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım, “Batı dünyası”nın ahlaki değerlerini altüst eden bir yıkım olarak gerçekleşir. Bu moral yıkım aynı zamanda bir kaç yüzyıldır süren aydınlanma sürecinin epistemolojik yapısına yönelik olarak da yıkıcı bir süreçtir. Akla yönelik sorgulamalar, bilimin statüsüne yönelik kuşkucu yaklaşımlar, ilerleme gibi aydınlanmacı kavramların geçerliliğine yönelik itirazlar ve bir anlamda modernliğe yönelik huyursuzluklar böylece bellirginleşmeye başlar. Yirminci yüzılın başlangıcı, bir anlamda Ekim Devrimi’nin de etkisiyle coşkuyla açılmış, hem devrimin başarısızlığı hem de Nazizim gibi insani felaketlerin engellenememiş oluşunun sonuçları nedeniyle hayal kırıklığıyla kapanmıştır.

Postmodernizm bir anlamda bir ruh hali olarak belkide bu hayal kırıklığının adıdır. Ya da başka bir açıdan, bu hayal kırıklığının ideolojik olarak burjuva toplumunun kendisini koruma adına geliştirdiği bir ruhsal sömürülme biçimidir söz konusu olan. Hayal kırıklığıyla karşılaşan bilincin kendi içine yöneldiğini, hem bir içe kapanma ve gerçeklerden kaçma eğilimi olarak hem de bir hesaplaşma ve gerçeklikle yüzleşme olarak çelişki eğilimleri içinde barındırdığını biliyoruz. Postmoderndurumolarak adlandırılan spekülatif duruma bu cift yönlü mekanizmayi dikkate alarak yaklaşmamız gerektiğine inanıyorum. Yirminci yüzyılın ilk yarısından itibaren göze çarpacak şekilde teorik ve politik arayışların, tartışmaların bu tarihsel yıkımlara ve felaketlere sebep olan düşünsel temellerle hesaplaşmaya yönelmiş olmaları ve bunun “postmodern” başlığında bir kuramsal-politik çizgi olarak sürdürülmesinin altını çizmekte fayda var.

Bunun önemi anlamak için, Postmodern başlığını bir bütün olarak ya da ideolojik bir savunu zemininde üstlenmek zorunlu ya da gerekli değildir. Friedrichjameson’un dediği gibi, postmodernizm bu felsefi hesaplaşmanın ve arayışı barındırmanın yanı sıra aynı zamanda ve daha çok ideolojik biçimi açısından, “geç kapitalizmin kültürel mantığı”dır. Modern düşüncenin kendisini temellendirdigi ilke ve argümanlara yönelik kökensel itirazlar bu yoldan kuramsal bir yönelim halinde ortaya çıkmaktadır.

Ancak elbette biliniyor ki, modernizmin ve moderniteninicerden eleştirisi postmodernizmdencok daha önce, bizzat modernizmin kuruluş ve gelişme evrelerin de dahi görülen bir şeydir.

Postmodernizm Modernizm İlişkisi

Postmodernizm sözcüğü ilk olarak Avrupa'da Jean-François Lyotard'ın 1979 La conditionpostmoderne(Postmodern Durum) adlı kitabında görülür ve daha sonra Avrupa'da yaygın olarak kullanılır. Lyotardpostmodernliği, modernliğin geldiği en uç nokta olarak tanımlamaktadır. Bu kavram çeşitli anlamlar içermektedir. Özellikle mimarlık alanında modernliğe karşı çıkış olarak algılanan postmodernlik kavramı , “aydınlanma” çağına ve aklın özgürlüğüne dayanan anlayışa geri dönüşün bir belirtisi olarak da kullanılmaktadır.

Modernizm ve postmodernizm ikilemini hangi alanda çözümlemek gerektiğini henüz bilememekle beraber, en büyük etkiler yine sanat ürünlerinde görülmüştür. Modernizm/Postmodernizm karşılaştırmasında ise postmodernizmi toplumsal bir teori olarak konumlandıran Douglas Kellner, modernizmin “yüksek sanat”ın yasası ve bir parçası haline geldiğini söylerken, postmodernizm Pop Art’ta aynı zamanda dönemin mimarisinde, filminde ve edebiyatında görülebilen 'anythinggoes' (her şey uyar) yollu bir popülist estetik sergilediğinden bahsetmiştir.(Mehmet Küçük, ModerniteVersusPostmodernite) Modernizm yaptığı aşağı kültür-yüksek kültür ayrımını Postmodernizmde popüler ve yüksek kültürün karışımı; pop kültürünün yeni değerler kazanması olarak görebiliriz.

Modernizm ile Postmodernizm ‘in belirgin farklarından biri de kent planlamasında görülmektedir. Modernist kent planlamacıları, gerçekten de, bilinçli olarak bir “kapalı biçim” tasarımı aracılığıyla, metropol üzerinde bir “bütünsellik” olarak “hakimiyet” kurmayı hedeflerken, postmodernistler kentsel süreci , “anarşi” ve “değişim”in bütünüyle “açık” durumlarda “oyun” oynadığı denetlenemez ve “kaotik” bir şey olarak görme eğilimdedirler. (Harvey, Postmodernliğin Durumu, 1996) Berman, kentsel değişim süreci için şöyle der: “Öyle görünüyor ki, kentsel gelişme sürecinin kendisi, bir yandan çorak araziyi mamur bir fiziksel ve toplumsal mekana dönüştürürken, bir yandan da müteahhidin kendi içindeki çorak araziyi yeniden yaratmaktadır. İşte, gelişmenin trajedisi böyle işler.”

Modernizm/postmodernizm tartışmalarının özünde “anlam” sorunu ve belirli anahtar terimlerin anlamları üzerine bir yığın ateşli argüman yatar. Baudrillard, “Anlamla yaşayan anlamla ölür” der. Postmodern dünya anlamdan yoksundur; postmodernite, teorilerin boşlukta süründükleri, güvenli herhangi bir limana demirlemedikleri bir nihilizm evrenidir. Anlam derinliği gizli bir boyut, henüz görülmemiş bir alt tabaka gerektirir; gelgelelim, postmodern toplumda her şey görülebilir, belirgin, şeffaf, çırılçıplaktır. Postmodern sahne ölü anlam işaretlerini, parçalanmayı ve şeffaflığı, bok kültürünü, aynı olanın yeni karışımlarına ve bileşimlerine dönüşen donmuş biçimleri sergiler. (Baudrillard, 1984b:39)

Modernizm ve Postmodernizm süreçlerinin her bilimde olduğu gibi Fizik bilimi ile de bağlantısının olduğu yok sayılamaz. Kuantum Fiziğinin olasılıklar dünyası, tüm bilimleri ve sanat yapıtlarını da derinden etkilenmiştir ve postmodernizme geçişte önemli bir yer tutmuştur. 1900'lerde ise kuantum fiziğindeki gelişmeler ve 1950'lerde kaos teorileri, pozitif bilime ilişkin soru işaretlerini arttırmıştır. Kaos, basit olayların basit şeylere neden olduğu anlayışını yıkıp basit şeylerin çok karmaşık ve büyük olaylara neden olabileceğini (örneğin kelebek etkisi) kanıtlamıştır. Postmodernizmin bu bütünsel anlayış içindeki yöntemi de, hiçbir parça bütünden ayrı incelenemeyeceği gibi hiçbir birey de toplumdan ayrı incelenemez düşüncesidir. Kısaca söylemek gerekirse postmodernizm, kuantum sıçraması yapmış bir modernizmdir.

Modernizm ve Gelecek

Modernizm nedir?

Tanrısız bir toplumun nihilizmi,bütün idealizmlerin sonu ve bürokrasisi yoluyla insanları boğan aşırı akılcılığı.Vaad edilen bir ülke yok,kaygısından kaçılabilecek gerçek bir limanda yok.Sadece tüketim hırsı ve işbilirlikle ifade edilen bir saygınlık halesi var.İnsanlararası ilişkiler hayatı paylaşmak için değil hayattan pay almak için yapılıyor. Nüfuz alanı arttıkça insan daha da 'adam'laşıyor.Herkes aynı bir sahteliğin içinde aynı umursamazlığı sergiliyor.Gizli-açık dramlarda parça parça ümitlerle aynı yabancılaşmanın pençesinde ruh dünyaları uyuşmuş durumda.Yaşamanın sadece hayvansal içgüdülerin tatmini ile sağlandığı bu hayat şekliyle insanlığın geleceğine yönelik köklü sosyal politikalar üretilemez.Dünyayı bir cennete döndürmek mümkün mü?Bireysel bilinç sosyal bilinçle bütünleştiğinde gelecekte daha insani, daha sorunsuz, daha elverişli bir dünya kurulabilir.Hayaletler ya da nesnel şartlarla kirlenmiş zihinler yüce ideallerin soldurduğu kötü anılarımız olabilir.Toplumsal örgütlenme ve üretim ilişkileri yeniden düzenlenebilir.Aydınlanma yaşamanın yaşatmaktan geçtiğini bilmektir.

Modernizm’in Etkileri

Modernlik, kendisini 2 görüşe dayanarak sundu. Birincisi fizik ve sosyal âlemin akledilebilir nitelikte olduğu. İkincisi sosyal âlemin insan tarafından şekillendirilip, yönetilebileceği.

Modernizm aklı, bilimi, bilinci ön plana çıkarmış, fakat aklın ve bilimin hürlüğü adına duyguyu, düş gücünü, ruh zenginliğini, gelenek ve inançları hiçe saymış ve bunların yıkımına yol açmıştır.

Moderleşme eşdeğer zamanda sivil toplum oluşturma idealini de ifade eder. Teknolojinin getirdiği maddi rahatlıklarla beraber yaşam tarzının değişmesi manasını da kapsar.

Modern yüzyıl epey kompleks 1 dönemdir ve ne akılcılık çağı, ne pozitivisit bilim çağı ne de inkarcılık çağı bi şekilde adlandırılabilir. çağdaş olmak şöyle izah edilebilir:

Birbiriyle çelişkili olmalarına rağmen, her fikir akımları ve ideolojiler, herhangi 1 gruplaşma olmaksızın eşdeğer anda mevcuttur. Yani, herkes kendi tercihine göre devinim edebilir.

Modernleşme olgusu, Batı kültürel modelinin 1 izdüşümüdür. Batı; Aydınlanma çağının fikirleri ve sanayi medeniyeti birlikte modernliğin tanımını ve liderliğini üstlendikçe, Doğu toplumları iktidarsızlaşmış ve kendi yerlerini ve tarihlerini Batı modeline göre belirlemek zorunda kalmıştır. Bu toplumlar modernliğin tanımına kendi pratiklerinin damgasını vuramamış, yani değişimi ve yenilenmeyi manevi ve yapısal 1 süreç bi şekilde üretememişlerdir.

Modernliği keşfedememiş olan toplumlar devamlı Batı Modernliğini taklide çalışmışlardır.

Modern değince akla gelen ilk şey yenilikçi 1 anlayıştır. Bu anlayış yenilikçi olmasından dolayı eski olan bütün şeyin zıddıdır.

Modernizm eşdeğer zamanda 1 dünya görüşünün yaşanabilir ve uygulanabilir tarzıdır.

Modernizm Eleştirisi

İşte, postmodernizm terimi maddi-toplumsal kaynaklarının ötesinde bu düşünsel gelişmelerin belli bir birikiminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda bir önceki dönemden kopuş anlamında modernizm sonrasını, ötesini belirtmektedir. Modernizmin içinde oluşmakta ancak modernizmin dayandığı öncülleri ve bunlar üzerinde geliştirdigi temel ilkeleri yadsımaktadır.

2. Dünya Savaşı ertesinde sanat, edebiyat ve bilimsellik alanındaki inançların ve iyimserliğin kaybolmasını ifade eden bir düşünce biçimi olarak da tanımlanabilir. Postmodernizm , modernizmin kaybolmuş düşlerinin yerine yeni bir Ütopya koymak amacında değildi. Yeni bir lisan, yeni kavramlar getirerek modernistvizyonun gözden kaçırdığı açıları ve ufukları fark etmemizi amaçlamaktaydı. Bu yeni dil dinamik bir oyuna benzetilebilir, anlamlar sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Postmodernizmi anlamak demek aslında bu yeni dili okuyabilmek ve anlayabilmek demektir.

Postmodernizm öncelikle dünyaya olagelen değişimlere yanıt olarak ortaya çıkmıştır, kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş açısı veya yaşam tarzını ifade eder.

Postmodern düşünürlerin yazılarında daha çok iki önemli epistemolojik duruşu göz önünde bulundurduklarını görürüz. Bunlar çoğunlukla dilin felsefesinde ve anlam teorisinde takınılan pragmatik tavırlardır. Postmodernizm, bilime ve bilgiye yaklaşımın radikal bir eleştirisi ya da başka deyişle epistemolojinin sorgulanması olmuştur. Postmodern eleştiri ve sorgulamaların düğüm noktasını asıl bu olgu oluşturmaktadır.

Modernistler topluma ait bilgiyi ve dili insanların bir araya toplanması olarak düşünürken postmodern düşüncede dilin ve topluluğun rolü arasında vazgeçilmez bir ilişki öne sürülür.

Toplumun yapısal elementlerle düzenlendiğine inananlar postmodernistlerin bir düzen ihtiyacı içerisinde olmamalarından yakınırlar. Her ne kadar postmodernistler düzeni tümüyle reddetmeseler de düzenin soyut ifadelendirilmeleripostmodernizmin içerisinde ciddi biçimde sorgulanır. Toplum onlara göre dil oyunlarının esnek ağlarıyla örülüdür. Sonuçta postmodernist düşüncede insanlar farklı idealleri taşıdıkça uzlaşma (konsensus) temeline oturtulmaya çalışılmaz.

Postmodernistlere göre gerçeklik yorumdan ayrılan bir şey değildir. Varolan bilginin tümü ancak insanlığın varlığı aracılığıyla anlaşılır. Düşünce ve gerçek birbirine karışmıştır; düşünceyi kısıtlayan, onu tıkayan ayrıca otonom bir gerçeklik yoktur. Düşünce gerçekligi kendi düşünselliğinin ötesinde düşünemez/bilemez. Bu düşünce son olarak Derrida tarafından, “Metnin dışarısı yoktur” şeklinde dile getirilmiştir.

MODERNİZİMLE İLGİLİ YAPILAN TEZ VE ARAŞTIRMALAR

Bir Kavram Olarak ‘’ Modernizm ’’ ve Resim Sanatındaki Etkileri (Melek ŞAHİNDOKUYUCU)

Şerif Mardin’de Din ve Modernizm (Sefer YILDIRIM)

Isparta Kent Kimliğinde Modernizmin Yansımaları ve Modernizm Etkisindeki Konut
Mimarisi (Huriye ÖÇAL)

Nietzsche Felsefesi, Modernizm, Ahlak ve İmmoralizm (Demet KÖSE)

Modernlik Bağlamında Post Modernizm İlişkisi(Demet SOSYAL)

Modernizmin etki alanları/ Bireysel ve toplumsal yansımaları (Ferhat ÖZBADEM)

Kültür, Medeniyet ve Modernizm Üzerine ‘’Yaprak Dökümü’’ Bağlamında Bir

Değerlendirme (Doç. Dr. Cengiz ANIK Arş. Gör. Ayşe Gül SONCU)

Modernizm Bir Sapmadır (Ebubekir Sifil)

Charles Baudelaire ve Modernizm(Arş. Gör. Dr. Metin Gültekin)

Konuyla İlgili Kısa Bir Özetleme

20. yüzyılla birlikte toplumlar modern olan ve olmayan şeklinde tanımlanmaya başlandı. Modernliğin ölçütü olarak demokrasi, insan hakları, liberal ekonomi, sivil toplumun etkinliği, gelişen teknoloji, laiklik vs gibi unsurların etkinliği esas alınmıştır. Bu kavramların günümüzde artık önemli bir problemle karşılaşmadan batıda işlerlik kazandığını görüyoruz.

Kısaca geçmişe dönersek mesela ABD’ye ilk göçler 1607 tarihinde gerçekleşmiş. Fakat 1632 de bu ülkede ilk yasama meclisleri kurulmuş. Bu kadar kısa bir süre içinde bunun gerçekleşmesi demokrasi adına çok önemli bir adımdır. Harvard’ın ise 1639’da kurulması ise ülkemizle kıyaslanırsa dev bir adım olduğu rahatlıkla görülebilir. Yaşlı kıta Avrupa’da ise durum çokta farklı değil.

12 yüzyıldan itibaren belediye meclislerinin işlerlik kazanması ile birlikte demokrasinin aşağıdan yukarıya doğru yayıldığını görüyoruz. Özellikle Rönesans ve reform süreciyle birlikte temel kavramlar toplum hayatındaki karşılıklarını bulmuşlardır. Düşünce ve sanat alanındaki gelişmeler 17. yüzyıldan itibaren hızlanmış ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte bugün batı sanatı ve düşüncesi önemli bir yere gelmiştir. Bu konularda günümüzde referansların batı menşeli olması bir tesadüf değildir. Laiklikte buna benzer bir süreç yaşadı batıda. Kanlı savaşların ardından din parçalanarak kiliseye hapsedildi. Ve insanlara birey olmak düştü.

Bu tarihsel gelişmişliğin ardından bireyi ele almak gerekir. Çünkü birey
, modernleşen batıda bir kavram olarak ortaya çıktı. Artık birey denildiğinde bunun karşılığını batıda görebiliyoruz. Peki ya doğu ülkelerinde, ülkemizde? İnsanın kimlikli bir birey olarak hayat karşısında bir duruş sergilemesi ülkemizde çok zor. Bunun nedenini, ülkemizin batıdaki gibi önemli süreçleri yaşamaması ile açıklayabilir miyiz sadece? Peki, bu ülkenin sosyo-ekonomik koşulları insanların birey olması için ne kadar elverişli? Bunlar bence oldukça önemli ve cevaplanması gereken sorular.

Problem bence şurada düğümleniyor. Genel olarak ‘her şeyin’ batı tarafından şekillendirildiği bir dünyada yaşıyoruz. Batılı kendisine sunulanı sakıncasız kabul edebiliyor. Fakat biz, modernleştikçe değerlerimizden koptuğumuz için, yani geçmiş ile gelecek arsındaki köprüyü yıktığımızdan, önümüze sunulanı sorgulamadan kabul edebiliyoruz. Çünkü artık bu toplumun referansları bir kimlik bunalımı yaşıyor. Batı ile bizim aramızdaki temel fark bence bu noktada.

Birey önemli bir eleştiri süreciyle kıvamını bulur. Dediğim gibi, batı bunu kanlı da olsa gerçekleştirdi. Oysa biz, birey kavramını artık içi boşaltılmış sosyolojik bir terim olarak kullanıyoruz. Zira batı dışı bir modernizm gelişmediği sürece doğu toplumlarında kimlikli bir birey olmak şu şartlarda mümkün değil gibi görünmektedir. Bunu, doğu toplumlarının günümüzdeki yaşayışlarına baktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz.

KAYNAKÇA
Atakul, Ö.(29 Nisan 2008). Modernlik ve Modernleşme. 23 Aralık 2012, hptt//: 80.251.40.59/education.ankara.edu.tr/aksoy/ere/oatakul.doc

Uyanık, Ş. (14 Mayıs 2012). Postmodernizm Modernizm İlişkisi. 09 Ocak 2013,

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/postmodernizm-modernizm-iliskisi-4747


Bilinmiyen.(03 Temmuz 2011). Modernizm Versus Postmodernizm. 09 Ocak 2013,

http://mutlaktoz.wordpress.com/modernizm-versus-postmodernizm/


Post a Comment

Yorum Kuralları :

*Lütfen yanlızca yazı ile ilgili yorumlar yazınız.

*Yazının konusu dışında iletmek veya sormak istediğiniz bir şey varsa iletişim formunu kullanın.

*Bir Google Hesabınız yoksa "Yorumlama Biçimi" seçeneklerinden "Anonim" tıklayıp yorum yapabilirsiniz.

*Facebook üzerinden yorum yapmak istiyorsanız eğer, sağ kısımda "Blogger, Facebook, Disqus" olan kısımdan Facebook ya da Disqus kısmını seçiniz ve ardından yorum yapabilirsiniz

Daha yeni Daha eski